• Sat, Aug 2025

Tarih boyunca erkek egemen toplum yapısında kadınların kamusal alandaki temsiliyeti görmezden gelinmiş, emeği görünmez kılınmış, bilgelikleri ve yetenekleri küçümsenmiştir. Ancak kadınlar bu yok sayılmalara karşı farklı dönemlerde ve biçimlerde daima direniş göstermiştir. Sessiz ya da gürültülü bireysel ya da kitlesel bu eylemler kadınların tarihsel mücadelesinin sürekliliğini ortaya koymaktadır.

Amerikalı kadınların 18 Ağustos 1920’de oy hakkını elde etmesine kadar geçen süreçte verilen mücadele yalnızca sandığa gitme hakkıyla sınırlı kalmadı. Kadınlar aynı zamanda cinsiyet eşitliği, ev içi emeğin ücretlendirilmesi ve sendikal haklar için de örgütlendi. Bu uzun ve zorlu mücadelede öne çıkan isimlerden biri de Alice Paul oldu.

unknown-10.jpeg

Sosyal hizmetler eğitimi almak üzere İngiltere’ye giden Alice Paul  burada karşılaştığı daha radikal kadın hareketlerinden etkilenerek politik olarak bilinçlendi. Emmeline Pankhurst ve kızlarının öncülüğünü yaptığı bu grup kadınların haklarını elde etmesinin dilekçelerle değil, doğrudan eylemlerle mümkün olacağına inanıyordu. Cam kırma, politikacıların konuşmalarını bölme gibi alışılmışın dışında yöntemlerle seslerini duyuran bu hareket Alice Paul’un da mücadele biçimini şekillendirdi. Kendisiyle yapılan bir röportajda  tam 48 cam kırdığını ve bu nedenle defalarca tutuklandığını aktaran Paul cezaevinde açlık grevine girdiğini ve duvarda kazılı “Zorbalığa karşı direnmek Tanrı’ya itaat etmektir” sözünden güç aldığını dile getirmiştir. Quaker inancıyla büyüyen Alice bu doğrultuda eşitlik mücadelesini inanç temelinde de sürdürdü.

İngiltere’de birlikte gözaltına alındığı Lucy Burns ile tanışması, onun hayat boyu sürecek mücadele ortaklığını da başlattı. İkili, radikal eylemlerle tanınan Pankhurst kadınlarından aldıkları ilhamla, kadınların oy hakkı için hem İngiltere’de hem de ABD’de pek çok eyleme birlikte imza attıılar. 1912 yılında Amerika’ya döndüklerinde Ulusal Kadın Oy Birliği’ne (NAWSA) katıldılar. Ancak bu birliğin yavaş ilerleyen eyalet kampanyalarına karşı çıkan Alice ve Lucy 1916’da daha radikal bir çizgiyle Ulusal Kadın Partisini (NWP) kurdular.

loc-nwp-headquarters-dc.jpg

                                                                              (Fotoğraf:encyclopediavirginia.org )

Alice Paul liderliğinde 3 Mart 1913’te düzenlenen ve binlerce kadının katıldığı yürüyüş  ABD tarihinin ilk büyük kadın hakları eylemlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Ancak yürüyüş sırasında erkeklerin sözlü ve fiziksel saldırılarına uğrayan kadınlar dönemin başkanı Woodrow Wilson’un sessizliği karşısında yeni yöntem geliştirdiler. Sessiz Nöbetçiler olarak adlandırılanlar sessizce durdukları yoldan geçenlerle konuşmadıkları veya etkileşime girmedikleri için kadın grupları  hava ne olursa olsun haftada altı gün Beyaz Saray'ın kapılarının dışında durdular. 1917 yılında Beyaz Saray önünde başlatılan “Sayın Başkan, kadınlar özgürlük için daha ne kadar beklemek zorundalar?” yazılı pankartlarla dönüşümlü olarak nöbet tutan kadınlar yaklaşık 18 ay süren nöbet eylemleri mücadelede bir dönüm noktası oldu. 

ap2.jpg

                                                                                         (Fotoğraf :Alice Paul.Org)

Wilson yönetimi kadınları gözaltına alarak eylemleri bastırmayı hedefledi. Ancak kadınlar mahkemenin verdiği para cezasını “Cezayı kabul etmek suçu kabul etmektir” diyerek reddetti ve ıslah evine gönderildi.

loc-police-and-suffragists-on-picket-line.jpg

                                                                                         (Fotoğraf :Alice Paul.Org)

Tutuklanan kadınlar politik tutsak oldukları gerekçesiyle cezaevinin dayattığı kıyafetleri giymeyi reddetti ve kötü muameleye maruz kaldı.Her gözaltının ardından bir başka grup kadın aynı yerde eyleme devam etti.

Alice Paul da tutuklandıktan sonra cezaevinde açlık grevine başladı. Fiziksel olarak giderek zayıflayan Alice’e zorla besin verilmesi kamuoyunda büyük tepki uyandırdı. Cezaevi koşullarını küçük notlarla dışarıya aktaran Alice’in direnişi kamuoyunun dikkatini daha da çekti. Artan baskılar sonucu hem Alice hem de diğer tutuklu kadınlar serbest bırakıldı.

unnamed-18.jpg

Bu süreç, Amerikan toplumunun farklı kesimlerinde kadınların oy hakkına dair farkındalık oluşmasını sağladı. Nihayetinde 18 Ağustos 1920’de Amerikan Anayasası’na eklenen 19. madde eklenerek kadınların oy hakkı anayasal güvence altına alındı. Mücadeleyi başlatan ve sürdüren kadınlar tarihe geçti. Alice Paul ise yaşamı boyunca kadınların siyasi, sosyal ve ekonomik hakları için mücadele etmeye devam etti. 1977 yılında hayatını kaybeden Paul bugün hâlâ kadın hareketinin simge isimlerinden biri olarak anılıyor.

(Fotoğraf :Alice Paul.Org)