• Sat, Aug 2025

Beyaz Perdeye Sığmayan Bedenler: Türkiye'de Trans Bireylerin Mücadelesi

Beyaz Perdeye Sığmayan Bedenler: Türkiye'de Trans Bireylerin Mücadelesi

Mahsun Kırmızıgül’ün “Güneşi Gördüm” ve Emre Yalgın’ın “Teslimiyet” filmleri, Türkiye’de trans bireylerin yaşadığı mekânsal ve toplumsal dışlanmayı sinema perdesine taşıyor. Günümüzde de benzer sorunlarla mücadele eden birçok trans birey, barınmadan istihdama kadar pek çok alanda ayrımcılığa maruz kalıyor.  

 Sinema Gerçek Hayatı Yansıtıyor

Türkiye sineması 2000’li yıllardan itibaren yalnızca bireysel hikâyelere değil; bu hikâyelerin geçtiği mekânlara da daha fazla odaklanmaya başladı. Mahsun Kırmızıgül’ün Güneşi Gördüm (2009) ve Emre Yalgın’ın Teslimiyet (2010) filmleri, trans bireylerin sosyal mekânlarda nasıl dışlandığını ve kendi alanlarını nasıl inşa ettiklerini gözler önüne seriyor.

Güneşi Gördüm filminde, ailesi tarafından dışlanan bir trans karakterin, İstanbul’un arka sokaklarında var olmaya çalışması anlatılıyor. Mekân, burada sadece bir yaşam alanı değil; aynı zamanda kimliğin bastırıldığı ya da yeniden kurulduğu bir sahneye dönüşüyor.

Teslimiyet ise neredeyse tamamen kapalı iç mekânlarda geçiyor. Trans bireylerin birlikte yaşadığı ev, marjinalleştirilmiş kimliklerin toplumsal normlara karşı alternatif bir direniş alanı haline geliyor.

Barınma Hakkı Yine Engelleniyor

Filmlerde anlatılan bu dışlanma pratikleri günümüzde de devam ediyor. Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde yaşayan birçok trans birey, barınma hakkına erişimde ciddi zorluklarla karşı karşıya. İstanbul’un Tarlabaşı, Kurtuluş ve Dolapdere gibi semtlerinde yaşayan trans kadınlar; ev kiralamakta zorlanıyor, komşuların baskısı ya da mülk sahiplerinin tehditleri nedeniyle tahliye edilebiliyor.

Kentsel dönüşüm projeleri bu semtlerde trans bireylerin yaşam alanlarını daha da daraltıyor. Aynı zamanda bu bireyler, devlet destekli sosyal hizmetlere erişimde de çeşitli engellerle karşılaşıyor.

teslimiyet-kameraarkasi03.jpg

İş ve Aile Hayatında Dışlanma, Seks İşçiliğine Mecburiyet

Trans bireyler, cinsiyet kimlikleri nedeniyle hem aile içinde hem de iş yaşamında ciddi dışlanmalarla karşı karşıya kalıyor. Birçok trans birey, kimliğini ifade ettiği anda ailesi tarafından reddediliyor, evden uzaklaştırılıyor ya da psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyor. Aile desteğinden yoksun kalan trans kadınlar, ekonomik olarak ayakta kalmakta zorlanıyor.

Öte yandan, kayıtlı iş hayatına dahil olmak da başlı başına bir mücadeleye dönüşüyor. İşe alım süreçlerinde ayrımcılığa uğrayan, işe alınsalar dahi iş yerlerinde sistematik mobbinge ve dışlayıcı tutumlara maruz kalan birçok trans birey, geçimini sağlamak için alanlara yönelmek zorunda kalıyor. Bu dışlanmışlık, trans kadınları sıklıkla seks işçiliğine mecbur bırakıyor. Devlet politikalarının ve sosyal destek mekanizmalarının yetersizliği ise bu kırılgan durumu daha da derinleştiriyor.

 Kamusal Alanda Varlık Mücadelesi

Kamusal mekânlarda var olmak, trans bireyler için günlük bir mücadele halini almış durumdadır. Sadece sokakta yürürken bile fiziksel şiddet, nefret söylemi veya polis müdahalesiyle karşılaşma riski söz konusudur. Yasal cinsiyet tanınması süreçlerinin ağır ilerlemesi de bu bireylerin yaşadığı travmayı derinleştiriyor.

 Sinemanın Toplumsal Yüzleşmedeki Rolü

Güneşi Gördüm ve Teslimiyet, sadece bireysel hikâyeleri değil; trans bireylerin toplumla ve mekânla kurduğu zorlu ilişkileri de görünür kılarak, izleyiciyi toplumsal cinsiyet, mekân ve kimlik meseleleri üzerine düşünmeye davet ediyor.

Henri Lefebvre’in “mekân toplumsal olarak üretilir” görüşünden hareketle değerlendirildiğinde,Güneşi Gördüm ve Teslimiyet filmleri, trans karakterlerin mekânla kurduğu ilişkiler üzerinden alternatif bir yaşam alanı yaratma çabasını gözler önüne seriyor. Bu yapımlar, trans bireylerin sadece kimlikleriyle değil, aynı zamanda fiziksel ve toplumsal mekânlarla verdikleri mücadeleyi de görünür kılıyor.

Toplumun dışlayıcı bakış açısı, aile içi reddedilme, ayrımcılık, yoksulluk ve şiddet gibi çok katmanlı sorunlarla baş etmeye çalışan trans bireyler, çoğu zaman güvende hissedecekleri bir yaşam alanına dahi sahip olamıyor. Sinema bu noktada yalnızca bir anlatı değil; aynı zamanda bu görünmeyen yaşamların sesi ve belleği olma işlevi üstleniyor. Bu iki film, trans bireylerin karşılaştıkları mekânsal, sosyal ve duygusal dışlanmayı görünür kılarak izleyiciyi hem empati kurmaya hem de düşünmeye davet ediyor.

Teslimiyet Ve Güneşi Gördüm Filmlerinin Fragmanları: