Demir Çenekli Melekler –( Iron Jawed Angels 2004) Katja von Garnier
Demir Çenekli Melekler, 20. yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınlara oy hakkı tanınması mücadelesini konu alıyor. Gerçek yaşam öykülerine dayanan film Alice Paul ve Lucy Burns gibi genç feminist liderlerin Ulusal Kadın Partisi’ni kurarak barışçıl ama radikal eylemlerle kadınların siyasi temsili için yürüttükleri kampanyayı merkezine alıyor. Dönemin muhafazakâr siyasi yapısı ve ataerkil söylemleriyle mücadele eden bu kadınlar açlık grevlerinden tutukluluğa fiziksel ve psikolojik şiddete kadar birçok bedel ödüyorlar.
Film feminist aktivizmin tarihsel bağlamdaki örgütlenme biçimlerini gözler önüne sererken, bireysel cesaretin kolektif bir harekete nasıl dönüşebileceğini dramatik bir anlatımla işliyor. Yönetmen Katja von Garnier dönemin estetik ve politik atmosferini modern bir sinematografik dil ve güçlü kadın karakterler aracılığıyla izleyiciye sunuyor.(Fotoğraf:onedio.com)
Diren (Suffragette, 2015) – Sarah Gavron

Diren, 1910’lu yılların İngiltere’sinde, kadınların oy hakkı talebiyle başlattığı Suffragette hareketinin içinde yer alan işçi sınıfı kadını Maud Watts’ın hikâyesine odaklanıyor. Film klasik anlatının dışına çıkarak sadece lider figürlere değil sıradan kadınların da tarihsel değişimdeki rolüne dikkat çekiyor.Maud’un politikleşme süreci , sistematik baskılar, işyerindeki cinsiyet ayrımcılığı ve aile içi kontrol mekanizmaları üzerinden anlatılıyor.
Film, kadınların radikalleşme sürecini bedel ödemeyi göze alarak devlet otoritesiyle karşı karşıya gelmelerini ve bu uğurda ailelerinden ve özgürlüklerinden vazgeçmek zorunda kalışlarını çarpıcı biçimde ele alıyor. Gerçek olaylara dayanan yapısıyla Diren feminist sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir.
The Divine Order (Die Göttliche Ordnung, 2017) – Petra Volpe

The Divine Order, 1971 yılında İsviçre’de kadınlara oy hakkı verilmesini konu alır. Ana karakter Nora, politikayla ilgilenmeyen sıradan bir ev kadınıyken, kendi yaşamındaki baskıları fark ettikçe kadın hakları mücadelesine dahil olur. Film ataerkil toplum yapısının kırsal kesimde nasıl işlediğini, kadınların ev içi rollerle nasıl sınırlandırıldığını gözler önüne sererken bireysel uyanışın nasıl kolektif direnişe dönüştüğünü mizahi ve duygusal tonlarla aktarıyor.
Petra Volpe, patriyarkal yapıyı eleştirirken, dönemin ruhunu kostüm ve mekan kullanımıyla başarıyla yansıtır. The Divine Order, yerel bir hikâye üzerinden evrensel bir kadın özgürleşmesi anlatısı sunuyor.
Çember (The Circle, 2014) – Jafar Panahi (Senaryo: Jafar Panahi & Kambozia Partovi)
Çember, İran’da kadınların gündelik yaşamda karşılaştıkları yapısal baskıları ele alan çok katmanlı bir anlatıya sahiptir. Film cezaevinden yeni çıkan kadınların Tahran sokaklarında karşılaştığı ayrımcılık damgalanma ve sosyal dışlanma süreçlerini işliyor. Karakterlerin yolları hikâye boyunca birbirine bağlanır. Kadınların maruz kaldığı cinsiyet temelli denetim sürekli yinelenen bir döngü halinde sunuluyor.
Yönetmen Jafar Panahi minimalist sinema tekniklerini kullanarak kamusal alanlarda kadın olmanın zorluklarını gösteriyor. Çember, feminist film kuramı açısından sessizliğin ve görünmezliğin politik bir söyleme dönüştüğü etkileyici bir örnektir.
Sabır Taşı (The Patience Stone, 2012) – Atiq Rahimi

Atiq Rahimi’nin kendi romanından uyarladığı Sabır Taşı, savaşın ortasında, komada olan kocasının başucunda konuşmaya başlayan genç bir kadının iç dünyasına odaklanır. Film Afganistan gibi savaşın ve patriyarkanın iç içe geçtiği bir coğrafyada bir kadının bastırılmış arzularını, korkularını ve acılarını anlatmasıyla başkaldırıya dönüşen sessiz bir isyanın hikâyesidir.
Kadın karakter, adeta bir iç monolog aracılığıyla ataerkil sistemin üzerindeki etkilerini anlatırken, “sabır taşı” metaforu bastırılmış duyguların sembolüne dönüşüyor. Film,kadınların savaş, sessizlik ve itaat arasında sıkışmış yaşamlarını feminist bir bakışla çözümleyen çarpıcı bir anlatıdır.